15 Nisan 2012 Pazar

Yunan Mitolojisinde Kağıthane



Kâğıthane ve varoş… Ne kadarda bütünleşmiş görünüyor değil mi? Bugünler için belki bu doğru bir ifade olarak gözükse de tarihin sayfalarına yapacağımız bir yolculukta bunun hiç de böyle olmadığını göreceğiz. İlkçağ müelliflerinden Miletoslu Hesykios'a göre Byzantion'un efsanevî kurucusu Byzas'ın annesi olarak kabul ettiği Keroessa Kâğıthane’de doğmuştur. Bu sebeple Keroessa adını Haliç’in eski adı Keras’tan almıştır. Kâğıthane’nin tarihteki yerini öğrenmek içim önce eski Yunan mitolojisine gitmemiz gerekecek. İlginç olacak, Kâğıthane ve eski yunan mitolojisi. Buyrun;

Efsaneye göre, Argolis şehrindeyiz. İo bu şehirde yaşamaktadır... ;İo Argos kralı İnakhos 'un kızı.' İo, babası için, güzelliğinin yanında, zekâsıyla da ayrı bir övünç kaynağı oluyordu. Babası onu, Argos'daki Hera Tapınağı'na rahibe olarak vermişti. Kral kızı olması ister istemez herkesin gözünün üzerinde olmasına neden oluyordu. İo güzelliği ile birinin daha ilgisini çekmişti. Bu Zeus'dan başkası değildi. Zeus'un onunla ilgilenmeye başlaması, genç kızın bu karşı konulmaz gücün etkisine kapılmasına neden olmuştu. Genç kız, hiç bitmeyecek gibi gördüğü bir mutluluğu yaşıyordu.

Yine bir gün, Zeus İo'nun yanına indiğinde, eşi Hera'nın güçlü gözlerinden saklanmak için dünyanın yüzünü kara bulutlarla kaplamıştı. Hera, Olimpos'ta Zeus'un dönmesini beklemiş fakat Zeus’un dönüşü geciktikçe gecikmişti. Bundan şüphelenen Hera, aşağıya baktığında bulutlardan başka bir şey görememiş, bunun Zeus 'un bir oyunu olduğunu derhal anlamıştı. Zeus ölümcül bir hata yapmış, Hera 'nın rüzgârlara hükmettiğini unutmuştu. Hera, emrindeki fırtınalar bekçisi Eolos 'u yanına çağırdıktan sonra, bulutları dağıtmasını istemişti ve korkunç fırtına patlak vermişti. Zeus hatasını son anda anlamış ve İo 'yu beyaz bir inek şekline sokmuştu. Böylece İstanbulun hikâyesi başlıyordu. Dolayısı ile kağıthanenin. Niye mi? Buyrun izlemeye devam edelim ve sorumuzun cevabını bulalım.

Bu hareketi Zeus'un İo'yla beraberken yakalanmasına engel olmuştu. İneğe bakan Hera, bunun nerden geldiğini sormakta gecikmemişti. Zeus ise, güvenle "topraktan" demişti. Bu güzel inekten şüphelenen Hera, Zeus 'a ineği kendisine istediğini söylemişti. Zeus, Hera 'yı fazla şüphelendirmemek için, ineği ona vermişti çaresizce. Nasıl olsa belli bir zaman sonra Hera inekten sıkılacak, o da bir yolunu bulup ineği tekrar eski güzeller güzeli haline sokabilecek diye aklından geçirmekte gecikmedi.

İneğin güzelliğindeki büyülü ışıltıdan şüphe eden Hera, bu olağanüstü yaratığın başına yüz gözlü dev Argos 'u dikmeye karar vermişti. O, hiçbir zaman uyumayan, uykusu geldiğinde bazı gözlerini kapayıp, diğerleriyle etrafı gözleyen, başını bir çember gibi çevreleyen gözleriyle arkasından yaklaşanı bile gören bir yaratıktı. Zeus, güzeller güzeli İo 'yu kurtarma planları yapmaktaydı. Kendisi Argos'u öldürürse, zaten şüphesi olan Hera her şeyi anlayacak ve karısını kaybedecek ya da İo 'yu bir daha göremeyecekti. Düşündü, taşındı, sonunda çıkar bir yol buldu.

Bu işi başaracak biri varsa, o da Hermes'dir diye düşündü kendi kendine. Hırsızlar kralı ve "Tanrıların habercisi" Hermes'i çağırdı ve gizlice bütün olanları anlattı ona. Hermes, üstün meziyetlerinden biri olan zekâsının yardımıyla hemen bir plan yaptı. Hermes, İo yu kurtarmak için düşündüğü planı yaptıktan sonra, uygulamak için hemen harekete geçti. Argos çok güçlü bir yaratıktı, onu ancak zekâsı ile alt edebilirdi. Bu düşünceleri sonunda Hermes hemen uyku tanrısı Hypnos'un sarayında aldı soluğu. Hypnos, sarayında rüya meleklerinin uçuşmaları arasında tütsü ve çeşitli uyuşturucu bitkilerin kokularıyla mayışmış bir halde tatlı uykusundaydı o sırada. Yavaşça yaklaşarak Hypnos'un kulağına eğilip, onu hiddetlendirmemeye çalışarak fısıltı ile dileğini söyledi. Hypnos, tanıdık sesin geldiği yöne doğru bir gözünü yarı açarak baktıktan sonra, masasının üzerindeki bitkileri işaret ederek eliyle, onlardan alabilirsin edasıyla başını sallamıştı. Hermes bir avuç kadar bu Çiçeklerden alıp sarayı terk etti. Herrmes, dışarı çıkar çıkmaz üzerindeki elbiselerini çıkartıp eski bir çoban giysisi giydi.

Herrmes, İo ile Argos'un bulunduğu Lema çayırlığına doğru yaklaşmaya başladığında tatlı bir melodi tutturur. Kavalına koyduğu çiçeklerdeki uyuşturucu koku üfledikçe etrafa yayılırken, hermes'in çevresinde de koruyucu bir kalkan oluşturur. Sesin geldiği tarafa bakan ve Hermes'in yaklaştığını gören dev, bir anda ayağa fırlayarak haykırmaya, elindeki dev palayı sallamaya başlar. Hermes ise kavalı daha çok üflerken, giderek daha fazla yaklaşmıştır Argos'a. dev kokunun etkisiyle sersemlemeye başlamış, artık bağırışları anlamsız sesler halini almıştır. Uyumamak için zor durur, gözlerinin birini bin bir güçlükle açarken öbürü kapanır, ayakta durmakta zorlanır. Artık bütün gözleri kapanmıştır. Hermes kavalı çalmayı keser kesmez, bir vuruşta devin kafasını gövdesinden ayırır. İo artık serbest bir şekilde çayırda hoplayıp zıplamaya, özgürlüğünün tadını çıkarmaya başlar. Bu sırada Zeus 'un, onu eski şekline döndürmesini beklemektedir. Ama Daha Zeus gelmeden Hera durumu öğrenmiş, sinirden deliye dönmüştür.

Hera bu sefer ineğin başına bir at sineği salar. At ineği, beyaz ineği nereye gitse takip edip devamlı ısırmaktadır. Bu ısırıklara daha fazla dayanamayan İo, kendini yollara vurur koşar koşar... Önce batıya doğru koşar İo. Dağlar tepeler aşarak bir denize gelir, -ki burası sonradan İon Denizi diye anılacaktır- sinek hala peşindedir.

Zeus 'dan hamile kaldığını yolda öğrenecektir. Kahredici sinek devamlı ısırdıkça her tarafı acıdan yanmaktadır. Bazen izini kaybettirip biraz dinlenebilmesine rağmen sinek onu mutlaka bulmaktadır. İzini kaybettirmeyi başardığı bir sırada sığınacağı güzel bir yer bulur ve bir su perisi olan Semestra 'nın yardımı ile tatlı bir kız çocuğu dünyaya getirir.

Burası Barbissos (Kâğıthane) ve Kidaros (Alibeyköy) dereleri arasında bir koya (Haliç) bakan ağaçlıklı bir tepedir. Kızına "boynuz" anlamında Keroessa adını verir. Yanında yalnız bir kaç gün kalabilir; izi yine bulunmuştur İo'nun .. Minik yavrusunu, bir su perisi olan Semestra 'nın himayesine bırakarak ayrılır oradan. Yine çılgınca koşmaya başlar. Artık kalbinin acısı ısırıkları duyurmasa da, o yine koşmaktadır.

Aradan geçen yıllarda, su perisi Semestra 'nın büyüttüğü Keroessa da annesi İo gibi çok güzel bir kız olmuştur. Bu güzellik birçok erkeğin Keroessa 'nın da etrafında dolaşmalarına neden olmaktadır. Ama kader aynıdır. Keroessa da annesi gibi gönlünü denizlerin büyük gücü Poseidon’a kaptırır. Poseidon güzel kızı görmüş, çok beğenmiştir. Onun güzelliği ve narinliği Poseidon 'un öfkesinin ve kabalığının törpülenmesine neden olmaktadır. Bu bakımdan birçok kişi bu beraberliğe ses çıkaramaz. Çünkü Poseidon hiddetlendiği zaman karşısında durulmaz bir hal alıp, önüne geleni ezip geçmektedir. Poseidon ile yine bir Tanrı soylu olan Keroessa'dan doğan çocuğun, tarihin en nadide şehirlerinden birisinin kurucusu olacaktır.

O çocuk, Bizas'tır! Kuracağın şehirde Bizans.

Evet, sizler de okudunuz perilerle, güzelliklerle anılan Kâğıthane’nin İstanbul’un kuruluşunda ne kadar önemli bir yer aldığını. İstanbul'da ilk yerleşme bu efsanede belirtildiği gibi etrafı verimli topraklarla çevrili olan, her türlü deniz ürününün bol olarak elde edilebildiği, denizcilere güvenilir bir sığınak sağlayan bu bölgede olmuştur.17 ciltlik Geographumena veya Geographika (Coğrafya) adlı yapıtı ile dünyanın ilk Coğrafyacısı olarak bilinen Amasyalı meşhur coğrafyacı Strabon*, toprağın içine altmış "stadium" boyunca giren Haliç’in geyik boynuzunu andırdığını, kollara ve koylara sahip bulunduğunu, akıntının buralara kadar sürüklediği palamut balığının çok bol olduğunu ve elle bile tutulabildiğini bildirir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Eski İstanbul Hayatı OSMANLI İmparatorluğunun merkezi  olan İstanbul, tarihi, değerli eserleri ve tabii güz...