Bilindiği gibi III. Selim Han yenilikleri önce orduda gerçekleştirmeye çalışır. Bu düşüncelerinden dolayı önce topçu subaylarını Fransız uzmanlarının eğitiminden geçirip çağı yakalamaya bakar. Elinin altında yabancılara ders verecek bir hoca vardır ama haberi nerden ola... Neyse mezuniyet merasimi için Kâğıthane çayırında toplanan genç subaylar, rap rap rap yürür, çakı gibi dururlar. Sağa dön, sola dön selam filan... III. Selim’e merasim kıtası lazım değildir, kafası çok meşguldür, cetvel gibi dizilen zabitleri dikkate almaz.
“Bana bir hedef vurun ki, gönlüm ferahlaya. Hem verilen eğitimin yerinde olup olmadığını da görelim” der.
Hemen humbaraları yani topları kurarlar, ölçer biçer uzun uzun hesaplardan sonra mermiyi yollarlar. Netice mi? Karavana! Sil baştan, toplar, çıkarır sağlama yaparlar. Bir atış daha. O da ıska. Bir daha atarlar “ı ıh”, sonra yine boşa... Bunca emek bunca masraf, Padişah ufaktan kızmaya başlar. Çünkü bu tatbikat sırasında toplar peş peşe defalarca atılmakta, fakat bir türlü hedefe isabet ettirilememektedir. Tatbikatı izleyen Sultan III. Selim’in bu duruma canı çok sıkılır. Çevresinde bulunan ilgililere:
—Ülkede bunları doğru hesaplayacak biri yok mu, diye sormaz, sanki kükrer.
Vezirler vaziyeti nasıl kurtaracaklarını iyi bilirler. Akla ilk gelen Gelenbevî İsmail’dir. Apar topar Gelenbevi’yi getirirler. Gelenbevi İsmail, hesabı kendi yöntemleriyle yapar, namlunun açısını ayarlar. İlk atışta hedefi paralar, ikinci ve üçüncüde de turnanın gözüne çakar. Yani isabet tamamdır. Bu olay Gelenbevî’nin matematiği tekniğe uygulamada da ne kadar başarılı bir ilim adamı olduğunu gösterir. Bu atışların sonuçlarından memnun olan padişah Gelenbevî’ye maaş bağlattırır. Bu maaşı daha sonraları Gelenbevî’nin torunları alırlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder