24 Temmuz 2012 Salı

Osmanlı usulü “çaydan geçiş”

resim
Avni Özgürel
Eski usul çaydan geçirme: Adile Sultan ve Mehmet Ali Paşa Sultan Mahmud'un 1826 Mayıs'ında doğan kızı Adile, Osmanlı Sarayı'nın gözdesiydi denilse yeridir. Onun minicik boynuna babasının taktığı pırlanta maşallah bir şey değil, doğumu devlet katında kutlama, tebrikleşmeye vesile oldu. 
Topkapı arşivinde onun doğumu sırasındaki tedarik ayrıntısıyla kayıtlı. Yattığı odaya asılacak pırlantalarla süslü, biri yakut diğeri firuzeyle bezeli iki avizeden tutun, gezi çamaşırlarına, ara bezi olarak kullanılacak fitilli tülbetlere kadar.  Babası vefat ettiğinde 13 yaşındaydı Adile Sultan. Gerek ağabeyi Sultan Abdülmecid, gerekse Sultan Abdülaziz ona kimseleri layık görmez, kılına zarar gelmesini istemezlerdi.  Öyle ki Nakşibendi tarikatına bağlı olan kardeşlerinin dergâha gidip gelmesi dedikoduya yol açtığı halde kalbi kırılır diye peş peşe tahta çıkan iki padişah ona bir tarizde bulunmadı. Nitekim 20 yaş gibi o dönem düşünüldüğünde geç sayılabilecek yaşına kadar çıkan taliplerinin hepsi saray tarafından reddedildi.  
Muradına erdi ama...Sonunda muradına erdi Adile Sultan ve saray görevlilerinden Mehmet Ali Paşa'ya gönlünü kaptırınca isteği geri çevrilmedi. Nikâhları Hırka-i Saadet Dairesi'nde yapıldı. Şeyhülislam dokunaklı bir nutuk irad etti, sonra Ayasofya ve Sultanahmed camilerinin vaizleri dua okudular, ardından düğün başladı... İlk dört gün devlet erkânının tebriki, ziyafetler ve eğlenceyle geçti. 
Beşinci gün rahipler, patrik ve hahambaşının tebrikine ayrılmıştı. Altıncı gün İstanbul'daki kordiplomatiğe... Yedinci ve son gün Adile Sultan, Beylerbeyi Sarayı'ndan Valide Sultan'ın saltanat kayığıyla kendisine tahsis edilen ve bugün yerinde Mimar Sinan Üniversitesi olan Neşadabad Sarayı'na uğurlandı... Kendisine çeyiz olarak verilen Topkapı arşivinde kayıtlı mücevherler dahi sayfalar doldurur.  Mehmet Ali Paşa'nın, bir anda ulaştığı servet ve şaşaadan başının döndüğünü söylemeye lüzum yok. Yaptığı harcamaların ulaştığı boyut o denliydi ki, Sultan Mecid dayanamayıp bir gün ansızın Neşadabad'a çıkageldi ve 'Hain herif' diye eniştesini azarlamak zorunda kaldı. Bu azarın paşayı yola getirdiğini sanmak hayal... Sadece pek sevdiği Kağıthane âlemlerine kısa bir ara verdi o kadar... Sonra yine sandal safasına başladığı, hoşuna giden kadınlara laf attığı, kimini sandala aldığı Adile Sultan'ın kulağına geliyordu. Bunlardan biri tanıkları tarafından doğruca padişaha anlatıldı. 'Yakın arkadaşıymış...'  Mehmet Ali Paşa kadını kayığa almış, kıyıdan uzaklaşmış ve onunla hayli yakın olmuştu. Sultan Aziz işittiklerini ertesi gün kardeşine açıp dilerse hemen boşanmasını sağlayabileceğini söylediğinde, ondan, "Yakın arkadaşı olan bir tüccarın eşiymiş sandala aldığı... Karşı kıyıya geçmesine yardım için almış yanına. Maksadı yanlış anlaşılmasın diye de samimiyetini göstermek istemiş etrafa. Bana anlattı. Kötü bir niyetim yok, kardeşim yerinde evli barklı namuslu bir hanım dedi" cevabını aldı... 
Padişah daha fazla üstelemedi ablasını... Sadece yaverlerine, "Kırın ayağını şu itin" demekle yetindi. 
Sarayın adamları ikiletmedi bu lafı, bir eğlence gecesi çıkışında kıstırdılar Mehmet Ali Paşa'yı... Ardından görevlerinden azledildi. Abdülaziz'in öldürülmesinden sonra tahta çıkan 2. Abdülhamid de çok düşkündü Adile Sultan'a.  Ama o rica edip, "Evde bunalıyor, bir görev verin" dediği halde "Madem sen boşamıyorsun bunu nimet bilip şükretsin, dinlensin, fena mı" diyerek reddetti...
24.09.2006 Radikal

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Eski İstanbul Hayatı OSMANLI İmparatorluğunun merkezi  olan İstanbul, tarihi, değerli eserleri ve tabii güz...