Osmanlı usulü “çaydan geçiş”
Avni Özgürel
Eski usul çaydan geçirme: Adile Sultan ve Mehmet Ali Paşa Sultan
Mahmud'un 1826 Mayıs'ında doğan kızı Adile, Osmanlı Sarayı'nın
gözdesiydi denilse yeridir. Onun minicik boynuna babasının taktığı
pırlanta maşallah bir şey değil, doğumu devlet katında kutlama,
tebrikleşmeye vesile oldu.
Topkapı arşivinde onun doğumu sırasındaki tedarik ayrıntısıyla kayıtlı.
Yattığı odaya asılacak pırlantalarla süslü, biri yakut diğeri firuzeyle
bezeli iki avizeden tutun, gezi çamaşırlarına, ara bezi olarak
kullanılacak fitilli tülbetlere kadar. Babası vefat ettiğinde 13
yaşındaydı Adile Sultan. Gerek ağabeyi Sultan Abdülmecid, gerekse Sultan
Abdülaziz ona kimseleri layık görmez, kılına zarar gelmesini
istemezlerdi. Öyle ki Nakşibendi tarikatına bağlı olan kardeşlerinin
dergâha gidip gelmesi dedikoduya yol açtığı halde kalbi kırılır diye peş
peşe tahta çıkan iki padişah ona bir tarizde bulunmadı. Nitekim 20 yaş
gibi o dönem düşünüldüğünde geç sayılabilecek yaşına kadar çıkan
taliplerinin hepsi saray tarafından reddedildi.
Muradına erdi ama...Sonunda muradına erdi Adile Sultan ve saray
görevlilerinden Mehmet Ali Paşa'ya gönlünü kaptırınca isteği geri
çevrilmedi. Nikâhları Hırka-i Saadet Dairesi'nde yapıldı. Şeyhülislam
dokunaklı bir nutuk irad etti, sonra Ayasofya ve Sultanahmed camilerinin
vaizleri dua okudular, ardından düğün başladı... İlk dört gün devlet
erkânının tebriki, ziyafetler ve eğlenceyle geçti.
Beşinci gün rahipler, patrik ve hahambaşının tebrikine ayrılmıştı.
Altıncı gün İstanbul'daki kordiplomatiğe... Yedinci ve son gün Adile
Sultan, Beylerbeyi Sarayı'ndan Valide Sultan'ın saltanat kayığıyla
kendisine tahsis edilen ve bugün yerinde Mimar Sinan Üniversitesi olan
Neşadabad Sarayı'na uğurlandı... Kendisine çeyiz olarak verilen Topkapı
arşivinde kayıtlı mücevherler dahi sayfalar doldurur. Mehmet Ali
Paşa'nın, bir anda ulaştığı servet ve şaşaadan başının döndüğünü
söylemeye lüzum yok. Yaptığı harcamaların ulaştığı boyut o denliydi ki,
Sultan Mecid dayanamayıp bir gün ansızın Neşadabad'a çıkageldi ve 'Hain
herif' diye eniştesini azarlamak zorunda kaldı. Bu azarın paşayı yola
getirdiğini sanmak hayal... Sadece pek sevdiği Kağıthane âlemlerine kısa
bir ara verdi o kadar... Sonra yine sandal safasına başladığı, hoşuna
giden kadınlara laf attığı, kimini sandala aldığı Adile Sultan'ın
kulağına geliyordu. Bunlardan biri tanıkları tarafından doğruca padişaha
anlatıldı. 'Yakın arkadaşıymış...' Mehmet Ali Paşa kadını kayığa
almış, kıyıdan uzaklaşmış ve onunla hayli yakın olmuştu. Sultan Aziz
işittiklerini ertesi gün kardeşine açıp dilerse hemen boşanmasını
sağlayabileceğini söylediğinde, ondan, "Yakın arkadaşı olan bir tüccarın
eşiymiş sandala aldığı... Karşı kıyıya geçmesine yardım için almış
yanına. Maksadı yanlış anlaşılmasın diye de samimiyetini göstermek
istemiş etrafa. Bana anlattı. Kötü bir niyetim yok, kardeşim yerinde
evli barklı namuslu bir hanım dedi" cevabını aldı...
Padişah daha fazla üstelemedi ablasını... Sadece yaverlerine, "Kırın ayağını şu itin" demekle yetindi.
Sarayın adamları ikiletmedi bu lafı, bir eğlence gecesi çıkışında
kıstırdılar Mehmet Ali Paşa'yı... Ardından görevlerinden azledildi.
Abdülaziz'in öldürülmesinden sonra tahta çıkan 2. Abdülhamid de çok
düşkündü Adile Sultan'a. Ama o rica edip, "Evde bunalıyor, bir görev
verin" dediği halde "Madem sen boşamıyorsun bunu nimet bilip şükretsin,
dinlensin, fena mı" diyerek reddetti...
24.09.2006 Radikal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder