5 Haziran 2012 Salı

Yenıden Sadabad'a Çıkılacak

6 Ocak 2001 / -aksiyon
Öyle yerleri var ki İstanbul'un, tarihte pek çok olayın cereyan ettiği bir sahne olduğunu tahmin etmek bile mümkün değildir. Çünkü bu yerlerin çoğu tarihi kimliklerinden uzak kalmışlardır.
Bir dönem Osmanlının siyasi ve sosyal hayatının en çarpıcı yaşantısına şahitlik eden Kağıthane bu mekanların başında geliyor. Kağıthane sanıldığı gibi saray erkanının sefahat yaptığı bir yer değil, zengin—fakir bütün İstanbul halkının mesire yaptığı, sarayın halka açıldığı, hıdrellez şenliklerinin, güreş, cirit, polo, ok yarışmalarının yapıldığı, hokkabazların, cambazların zaman zaman gösteriler yaptığı bir mekan imiş.

Miss Julia anlatıyor

Asırlar boyu Şark'ın vitrininde mahcup bir güzel gibi oturan İstanbul, çok sayıda Batılı gezgine esin kaynağı olmuş. Bugün İstanbul'un geçmişini incelerken bu gezginlerin tuttukları seyahatnamelerden faydalanıyoruz. 18. yüzyılda İstanbul'a gelen gezginlerden Miss Julia Pardoe'nin yazdıkları Kağıthane'nin şaşaalı devrini anlatıyor; "İstanbul'a yakın en güzel yerin Kağıthane olduğu, kuşku duyulmaz bir gerçektir. Avrupalılar buraya "tatlı sular vadisi" derler. Bu ad, şairane olduğu gibi, buraya yakışıyor da. Birgün, Kağıthane'ye hayran olan birkaç dostumla orada buluşmuştuk. O günün tadını hiç unutamam. Sanki güneşin dünyayı en çok aydınlattığı bir zamandı. Padişahın bazı gözde paşaları ile ok atmada olduğunu anlayınca, kendisini bir kez görmeye karar verdik ve oklarını hedefe doğru fırlatan okçuların bulunduğu yere geldik. Padişah saray görevlilerinden birinin, kutsal varlığı üzerine tuttuğu kırmızı bir şemsiye altında oturuyordu. Uzun ve güneşli bir yaz gününün, Kağıthane'den başka, dünyanın hiçbir yerinde daha güzel geçirilebileceğini sanmıyorum."

İlk sivil mimari

Kağıthane, ismini Bizans'tan beri burada faaliyet gösteren kağıt imalathanelerinden alıyor. Devlet—i Aliye'nin gözde mekanı olması ise, Kanuni Sultan Süleyman'ın avlanmak için özellikle Kağıthane'yi tercih etmesinden sonradır. Fakat Kağıthane, esas önemine 3. Ahmet'in padişahlığı döneminde, kimine göre Batılılaşmanın, kimine göre zevkü sefanın yaşandığı Lale Devri'nde kavuşur. Herşey 28 Çelebi Mehmet'in 1720—1721'de yaptığı Fransız gezisinden sonra başlar. Çelebi Mehmet'in gezi dönüşü sunmuş olduğu rapor 3. Ahmet'i oldukça etkiler. Hemen Kağıthane'de yeni bir yapılaşmanın başlatılmasını emreder. O dönem Sadabad'daki inşa faaliyetleri imparatorluk tarihinin ilk sivil mimari çıkışına sahne olması bakımından da dikkat çekicidir. Tarihçilere göre bu çıkış ile saray, halka da açılmaya başlar. Kağıthane'de toplam 60 civarında köşk, kasır ve saray inşa edilir. Çeşme, köprü, kitabe ve buna benzer bütün yapı unsurlarının sayısı ise 170'tir.

Lale Devri'nin sembolüydü

3. Ahmet, 1. Sadabad Sarayı'nı su ve bahçe düzenlemeleriyle birlikte Kağıthane'ye kurdurtur. İnşaat mayıs—temmuz dönemi gibi kısa bir sürede bitirilir. Derenin yatağı değiştirilir ve su oyunlarına uygun hale getirilir. Saray ise havuzun içindeki mermer direklerin üzerine oturmaktadır. Derenin suyu kaskatlar inşa edilerek çağlayanlar üzerinden akıtılıp havuza verilir. "Fetihten Sonraki İstanbul" kitabında Feridun Dirimtekin, Fransız Yüzbaşısı Pertsiver'in gözlemini aktararak 3. Ahmet'in sarayı yaptırırken Paris civarında bulunan Marly Köşkü'nü örnek aldığını ifade ediyor. Giderek gözde bir yer halini alan Kağıthane, Patrona Halil ayaklanması ile tahrip edilir. Sadabad'ın onlarca köşkü 3 gün içinde yerlebir olur. Ayaklanma bastırıldıktan sonra 1. Mahmut, 2. Sadabad Sarayı'nı yaptırır. Bir dönem sonra eskiyen sarayın yerine yenisini 3. Selim yaptırır. Üçüncü saray, asıl adıyla Çağlayan Sarayı ise buraya kurulan son saraydır. 1943 yılında yıktırılıp, yerine Levazım Okulu binası inşa ettirilir, mermer havuz ve su düzenekleri ile bahçeler de yokedilir. Sadabad 18. yüzyılın sonlarına doğru gelindiğinde yeniden harap duruma düşer. 3. Selim'in buradan çok hoşlanmasıyla beraber 1809'da bir kez daha yapılaşma ve onarıma tanık olur. Ayrıca Kağıthane'de bir kağıt imalathanesi kurulur. Rusçuklu Mehmet Emin Behiç Efendi'nin kağıthaneyi işletebilmek için büyük harcamalar yapması kısa süre sonra kapanmasını engelleyemez.

2. Abdülhamit halka açtı

Kağıthane, birçok eğlencelere sahne olmaya başladığı 1600'lü yılların başından 20. asrın ortalarına kadar mesire ve eğlence yeri olma özelliğini korur. Bu faaliyetlere halkın da katılması ise 2. Abdülhamid zamanına denk düşer. 2. Abdülhamid gözde sivil ve askeri okulların öğrencilerine her yaz başında kuzu ziyafetleri çekip, çocukları mesire yerinde toplu halde sünnet ettirir.

Kağıthane âlemleri eski halk takvimine göre kasım günlerinin başına kadar sürerdi. O günlerin anlatımıyla; "Mart dokuzu fırtınası savulduktan sonra mesire kalabalıklaşmaya başlar, nisan girince civcivlenir, hıdrellezde mahşer gibi olurdu." Bilhassa cuma günleri, Sadabad mesiresinde adım atılacak yer bulunmazdı. Kağıthane'de yapılacak eğlenceler ve Kağıthane'ye gitmek İstanbullular arasında "Kağıthaneli olmak" deyimiyle adlandırıldı.

Sadabad'ın sonu

Kağıthane'nin parlak günlerinin sona ermesi İkinci Dünya Savaşı yıllarına rastlar. II. Abdülhamit döneminde de gözde saray binalarının yer aldığı Sadabad, çevresinde bulunan çeşitli dönemlere ait yapılarla birlikte 1940—1945 yılları arasında tümüyle yıktırılır. Kağıthane deresinin tıkanmasıyla bütün vadiyi su basınca, Sadabad'dan kalan son mermer kaskad çanakları da sökülür ve geriye bir zamanların efsane Kağıthanesinden, iki çeşme ile hasbahçenin birkaç ağacı ve bir cami kalır. O görkemli doğal güzellik yerini baca dumanına ve bir kefeye konamayan renkte akan sulara terkeder. 1950'den sonra Haliç ve kıyılarının, ağır ve orta sanayiye açılmasıyla birlikte sanayi bölgesi haline gelir. Ve yeni bir isim alır; "Sanayi Kağıthanesi".

Nedim ve Tarancı

Devrin meşhur şairlerinden Nedim'in şiirinde, geçmişteki Kağıthane'nin; Cahit Sıtkı Tarancı'nın şiirinde ise bugünkünün yorumunu görmek mümkün. Nedim; "Bir safâ bahş edelim gel şu dil—i nâşâde/Gidelim serv—i revânım yürü Sa'd—âbâd'e/İşte üç çifte kayık iskelede âmâde/Gidelim serv—i revânım yürü Sa'd—âbâd'e" diyor. Tarancı ise "Nedim'e dair" isimli şiirinde; "Mevsimin tam lale zamanı/Geçtim bir akşam Sadabat'tan, Koltuğumda Nedim divanı. Sorma ne kalmış o hayattan?/Ne def—i gam eyleyen şarap/Ne mesti—naz... Sadabat harap. Sadabat değil, Kağıthane;/Çingenenin fal baktığı yer;/Lale devri ancak efsane. Koca Nedim? N'oldu o günler?/ Dilde lezzet bunca mısraın/ Söylemiyor nerde mezarın" diyor.

"Yeniden Sadabad Günleri"

Her ne kadar eski Kağıthane'den bugüne birşey kalmamış olsa da eskiye dönüş için çalışmalar da yapılmıyor değil. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin maliyeti toplam 9 trilyonu bulan Sadabad'ı diriltme projesi Haziran 98'de başladı ve 2002'de bitirilmesi planlanıyor. "Yeniden Sadabad Günleri" projesiyle Sadabad Mesire Alanı'nda yeşil alan düzenlemesine gidilecek ve doğal çayırlıkların üzeri ağaçlandırılacak. Her mevsim bölgenin yeşil görünmesini sağlayacak çınar, ıhlamur, karaağaç, dışbudak, kestane, meşe, çitlenbik, erguvan ve defne ağaçları dikilecek. Aziziye Camii'nin yakınında geçmişte var olan Karakol Binası restore edilerek kır kahvesine dönüştürülecek. Bu mekanda orta oyunlarının gerçekleştirilmesi düşünülüyor. Günümüze kadar gelen tarihi koğuş yapı ise restore edilerek lokantaya dönüştürülecek. Vadide meydana gelen tarihsel süreç içerisindeki değişim nedeniyle İmrahor Köşkü'nün otantik mekanından farklı bir alana taşınması planlanıyor. Kağıthane üzerinde bulunan viyadük günümüz tekniğini yansıttığından viyadük altı tamamen çağdaş bir yorumla yeniden tasarlanacak.

Dere boyunca uzanan yol üzerinde dinlenme ve seyir amaçlı çardaklar ile dere kıyısında çeşitli noktalarda kayıkların yanaşmasına olanak sağlayan rıhtımlar tesis edilecek. Bölgede ayrıca ayaklı ve asma tipte ahşap kuş evleri bulunacak. Açık mesire alanlarında cirit oyunları, güreş karşılaşmaları, açık hava konserleri yapılabilecek. Vadi içinde insanlara zarar vermeyecek sincap, tavuskuşu, su kuşları gibi bazı hayvanların serbestçe dolaştırılması düşünülüyor. Vadiye geçmişi anlatan heykeller ve tarihi kıyafetler içinde insan figürleri yerleştirilecek. Kağıthane Deresi'nin, ıslah çalışmaları sonucunda eni 25 metreden 45 metreye kadar değişen ve özgün yatağından tamamen farklı oluşturulmuş betorname bir kanal içinde akmasının sağlanılması düşünülüyor.

Projenin en önemli bölümlerinden biri de tarihsel yapıların yeniden inşa edilecek olması. Bunlar yapılırken tarihten intikal etmiş belgelerden istifade edilecek. Restorasyonda Çağlayan Sarayı; önündeki havuz, fıskiye, Kasr—ı Cenan, Çağlayanlar, su köşkleri ve Cedvel—i Sim ile tam bir uyum arzettiğinden, aynı zamanda bu düzenlemenin Sâ'dâbâd'ın kalbi olması sebebiyle bütünüyle yeniden canlandırılması projenin en önemli aşamalarından bir tanesi. Proje tamamlandığında İstanbulluların nefes alabileceği yeni bir mekan doğacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Eski İstanbul Hayatı OSMANLI İmparatorluğunun merkezi  olan İstanbul, tarihi, değerli eserleri ve tabii güz...