5 Kasım 2017 Pazar

Eski İstanbul Hayatı

resim
OSMANLI İmparatorluğunun merkezi  olan İstanbul, tarihi, değerli eserleri ve tabii güzellikleriyle olduğu kadar, halkın yaşayış tarzıyla de ayrı bir özelliğe sahipti.

Eski İstanbul, her birinin ayrı bir tarihi ve ayrı bir hususiyeti olan semtleri, zevk ve eğlence yeri olan mesireleri, çarşıları ve kahvehaneleriyle yalnız Türklerin değil, yabancı ziyaretçilerin de hayran kaldığı bir şehir olmuştur.
Zaman zaman Türk edebiyatına da girmiş, eşsiz güzelliklerini ve eğlencelerini anlatan şiir- ler yazılmıştır. İstanbul'un zarif yalılar, köşkler ve bahçelerle bezenmiş sayfiyeleri, havasının ve suyunun güzelliği ile şöhret bulmuş mesireleri, halkın en fazla. rağbet ettiği yerlerdi. 
KAGITHANE İstanbul'un mesire yerleri arasında en meşhuru, III. Ahmed devrindeki Çırağan eğlenceleri ile tarihe geçmiş olan Kağıthane'dir. Buraya Kağıthane denmesinin sebebi, Bizanslılar zamanından kalma bir kağıt fabrikasının bulunmasından ileri gelir.
İstanbul'un fethinden sonra bir mesire yeri olan Kağıthane, bilhassa XVII. yüzyıldan sonra rağbet görmeye başlamıştı. Yazın tatil günlerinde buraya gelenler, gündüzleri hokkabaz, sihirbaz ve pehlivan güreşlerini seyrederek vakit geçirirler, geceleri ise saz alemleri yaparak eğlenirlerdi. 
Kağıthane en güzel ve en hareketli zamanını, zevk ve eğlenceye düşkün olan III. Ahmed devrinde yaşamıştı. Bu sırada Fransa'ya giden Yirmisekiz Mehmed Çelebi, dönüşünde Versailles sarayının köşk ve bahçe planlarını da beraber getirmişti. 
Sadrazam Damad İbrahim Paşa bu planlara göre Kağıthane'de altmış kadar köşk yaptırdı. Bu köşklerden en güzeli, Alibeyköy yakınlarında otuz sütun üzerine inşa ettirilen Sadabad kasrı idi. 
Kasrın önünde büyük bir havuz, etrafında çağ layanlar ve ağızlarından su fışkıran ejderha heykelleri vardı. Burada yabancı elçilere ziyafetler verilir, daha sonra bahçede düzenlenen çırağan eğlenceleri seyredilirdi. Bu eğlencelere Padişah ve yakınlarından. başka, İstanbul halkının ileri gelenleri de katılırdı. Bir kısmı arabalarla, bir kısmı da kayıklarla gelerek eğlenceleri seyrederlerdi. Bu devrin diğer bir özelliği de, lale  yetiştirme merakıydı. Köşklerin bahçelerinde yetiştirilmek üzere Avrupa'dan çeşit çeşit lale soğanları getirtiliyordu. Zamanla bu merak o kadar arttı ki, İstanbuldaki bütün bahçelerde yüzlerce çeşit lale yetiştirildi. Bu lalelerin her cinsine ayrı ayrı isimler verilmişti. İran'da Lôle-i duhteri denen bir Cins laleye İstanbul'da <Mahbub adı verildi.  
Bir soğanı 500 ile 1000 altın arasında satılıyordu. Sadrazam Damad İbrahim Paşa da Asafi  denen bir cins Jale yetiştirmişti. Zamanla lale satışlarının çoğalması fiyatların - artmasına sebep olmuştu. Buria rnani olmak için laleIerin bütün cinsleri tesbit edilerek hep' sine ayrı ayrı narh kondu. 
BAHARiYE   Kağıthane'den sonra Haliç'in güzel semtlerinden biri de Sultanların ve devlet ricalinin yalıları ile bezenmiş olan Bahariye idi. İstanbul'un fethinden sonra zengin ve kibar kimseleri oturdukları semtin imarına ilk başlatan Fatih Sultan Mehmed, burada bir imaret ve bir kervan- saray yaptırmıştı.  Ayrıca Padişahlar için de bir kasır inşa ettirilmişti. Bostan iskelesi ile kasrın arasında birbirinden güzel zarif yalılar mevcuttu. II. Mahmud devrine kadar bir sayfiye semti olan Bahariye daha sonraları bu hüviyetini kaybetmiştir.  
Şükran Hakkut Hayat  tarih Dergisi - ekim  1977-     Sh  76-77

19 Ocak 2014 Pazar

Matrakçı Nasuh, Kağıthane'de anıldı

16-01-2014 12:58:29 



İSTANBUL  - Kağıthane Belediyesinden yapılan açıklamaya göre, belediyenin kültür sanat etkinlikleri kapsamında, Gültepe Kültür Merkezi'nde düzenlenen söyleşide, tarihçi Erhan Afyoncu, Matrakçı Nasuh'u anlattı.Nasuh'un 16. yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman döneminde yaşadığını belirten Afyoncu, "Nasuh 1560'lı yıllarda vefat etmiş çok büyük bir tarihçidir. Kanuni dönemini anlatan bir Süleymanname yazmıştır. Bir minyatür sanatçısıdır. Nakkaştır, eserlerini resmetmiştir. Dönemin en namlı silahşörlerinden bir tanesidir" ifadelerini kullandı. Tarihi şahsiyetlerin yalnızca ölüm yıl dönümlerinde anıldığını anlatan Afyoncu, şunları kaydetti:"Tarihi şahsiyetlere önem verilmiyor. Bizim tarihimizde çok marifetli olan bilim adamları, sanatkarlar maalesef anılmıyor. Ancak ölüm yıl dönümlerinde, akıllara geliyor. Tarihimizde olana da sahip çıkılmıyor. Matrakçı Nasuh adını taşıyan bir okul hatırlamıyorum. Diziyle, filmle tarih öğrenilmez ama tarihe merak salınır. Matrakçı, Muhteşem Yüzyıl dizisiyle gündeme geldi. Diziler, tarihe olan ilgiyi arttırır. Tarih öğretmek başka bir şeydir, tarihe merak salınması ayrı bir şeydir. Muhteşem Yüzyıl, en sona Çin'e satılıyor. 50 küsur ülkede uygulanıyor. Herkesin kafasındaki tarih bilgisi farklıdır." Afyoncu, Kağıthane'nin İstanbul'un birçok ilçesine oranla tarihi değerlere sahip bir ilçe olduğunu vurgulayarak, "Kağıthane tarihi yapılarını yansıtan bir ilçe. İstanbul’da tarihi yapılarını ön plana çıkaran ilçeler var. Kağıthane şehrin merkezinden uzakta olan ilçelere göre daha şanslı. Özellikle Kağıthane’nin tarihinin baştan sona yazılması gerekiyor. Kağıthane Tarih Envanteri gibi çalışmalar yapıldı. Bu tarih araştırması da kolay bir şey değil. Yalnızca Osmanlı dönemini yazmıyorsunuz. Kağıthane'nin ilçe olma sürecini, büyümesini ele alacaksınız" değerlendirmesinde bulundu. Konuşmaların ardından, söyleşiye katılanlar Matrakçı Nasuh'un minyatürlerinden oluşan sergiyi gezdi.
http://www.haberler.com/matrakci-nasuh-kagithane-de-anildi-5551446-haberi/

6 Kasım 2013 Çarşamba

KAĞITHANE DEMİRYOLU İÇİN BİR PROJE DAHA


Kağıthane Belediyesi, 1915 yılında temelleri atılan tarihi demiryolu hattını yeniden hayata geçirmek için çalışmalara başladı. Kağıthane Belediyesi'nden yapılan yazılı açıklamada, ilçeyi modern zamanın ve tarihi dokunun harmanlandığı bir yer haline getirmek için çalışma başlatıldığı bildirildi
 

 

Kağıthane Belediyesi, öncelikle Silahtarağa Elektrik Fabrikası’na kömür nakletmek üzere Birinci Dünya Savaşı yıllarında 'Haliç-Karadeniz Sahra Hattı' ismiyle kurulan Kağıthane Demiryolu’nun güzergahını belirledi. Daha sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin desteğiyle çalışmalarını hızlandıran Belediye, hattın tescillenmesi için Anıtlar Kurulu'na başvuru yaptı.

Belediyenin yaptırdığı incelemeler sonucunda, hattın aslına uygun olarak yeniden inşa edilebileceği, inşa edilecek tarihi demir yolu hattının şehir dışındaki bölümlerinden kültür turizmi için yararlanılabileceği, şehir merkezinde kalan kısmın ise toplu taşıma amacıyla kullanılabileceği öğrenildi.

Hatta bulunan 4 ana istasyondan, şehre en yakın olanı Kağıthane istasyonuydu
Tarihi kaynaklara göre, 1914 yılında İstanbul'da faaliyet gösteren Silahtarağa Elektrik Santrali'yle, şehrin kuzeyindeki linyit ocakları arasında bağlantı hattı olarak kurulan Haliç-Karadeniz sahra hattı, Zonguldak'tan çıkarılan ve denizyoluyla İstanbul'a getirilen kömürü Silahtarağa Elektrik Santrali’ne ulaştırıyordu. Birinci Dünya Savaşı yıllarında kömür temininde sıkıntı yaşamaya başlandığında ise hattın ikinci ayağı hizmete girdi.

Silahtarağa Elektrik Santrali’nden başlayarak Kağıthane Deresi'nin batı kıyısı üzerinden kuzeye ilerleyen ve Göktürk’den geçen hat, Kemerburgaz'da iki kola ayrılıyordu. Bir kol yine Kağıthane Deresi'ni izleyerek Uzunkemer'in altından geçerek Ağaçlı Köyü'nde Karadeniz'le buluşuyordu. Hatta bulunan 4 ana istasyondan şehre en yakın olanı Kağıthane İstasyonuydu.

Zamanla kullanıma kapatılan hattın rayları toprağa gömüldü. Toprak altında kalmayan bölümleri ise söküldü. Hattın geçiş güzergahının şehir dışında kalan bölümleri bugün bile varlığını sürdürürken, kilometre taşlarının pek çoğu günümüze ulaştı.

Haliç ve Anadolu Yakası bağlanacak
Projeyle, Haliç ve Anadolu Yakası’nın bağlanacağını ifade eden Kağıthane Belediye Başkanı Fazlı Kılıç, "Bu demiryolu Kağıthane tarihi açısından çok önemli bir kilometre taşı. Eğer biz bu yolun izlerinin tamamen ortadan kalkmasına göz yumarsak ve yeniden inşa etmezsek, tarihe karşı büyük bir kötülük yapmış oluruz. Ben belediye başkanı olmadan önce de bu demiryolunun hayalini kuruyordum. Göreve gelir gelmez bütün arşivi önümüze aldık ve ne yapılması gerektiği konusunda uzun uzun düşündük. Tarihçilerden ve teknik adamlardan bu konuda bilgiler aldık. TCDD yönetimiyle görüştüm ve eski hattın üzerinde bir haritalama çalışması yaptırdım. Kağıthane Belediyesi ve Devlet Demiryolları ekiplerinin ortaklaşa yaptığı haritalama çalışmasına son halini verdikten sonra, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ı demiryolu ve güzergahı hakkında, yerinde bilgilendirmek üzere davet ettik. Başkan Topbaş'ın bu konuda bilgili ve ilgili olduğunu gördük. Biz de harita ve güzergah hakkında ayrıntılı bir brifing verdik. Kadir bey, yol boyunca verdiğimiz bu brifingin bir anında, TCDD Genel Müdürü'nü arayarak teknik destek istedi. Kadir Topbaş, bu gezinin hemen ardından İstanbul Metropolitan Planlama Bürosu'na, hattın harita ve planlara işlenmesi, demiryolunun yeniden inşası için projelendirilmesi talimatı verdi. Bu talimat sonucu Metropolitan Plan Bürosu'nda kurulan çalışma grubu araziyi gezdi, hat üzerinde helikopter uçuşu yaptı ve bir ön çalışma hazırladı. Oluşturulan proje taslağı Nisan 2009'da tamamlandı. Bu yol iki denizi biraraya getirecek" dedi.

"Başbakanımızın verdiği müjdeyle, bir asırlık hayalimiz gerçek olacak"
Başkan Kılıç, bu aşamadan sonra arazideki çalışmaları sürdürdüklerini belirterek, "Hattın geçtiği diğer ilçe olan Eyüp ile istişare ederek belirli bir aşamaya geldik. Başbakanımız, geçen yıl Kağıthane'ye taşınan Karadeniz su kanalının açılış töreninde yaptığı konuşmada, Silahtar - Ağaçlı demiryolu hattının yeniden inşa edileceğinin müjdesini verdi. Böylece asırlık hayalimiz gerçeğe dönüşmeye başladı. Bu tren hattı, kuzeyde Çiftalan köyü yakınlarında Üçüncü Boğaz Köprüsü yoluyla birleşiyor. Biliyorsunuz ki bu yolda bir de tren hattı bulunacak. Bizim tren hattının yeni yolla birleşme noktasında bir transfer istasyonu da kuracağız. Böylece Asya Yakası'na geçmek isteyenler bizim trenden inip, diğerine binebilecekler. Böylece Haliç, Anadolu Yakası'yla da bağlanmış olacak" şeklinde konuştu.

Tarihi demir yolunun tekrar gün yüzüne çıkartılmasıyla İstanbul’un yeni markalarından birisi haline geldiği belirtilen açıklamada, Kağıthane'nin geçmişle modern dünyayı harmanlamaya devam ettiği kaydedildi.
Yapı, 26.10.2013

4 Kasım 2012 Pazar

kağıthane poligonu



"Alman ordusunda çürüğe  çıkarılan büyük çaplı mavzerlerin yine Mahmud Şevket'çe alındığını, bunla- rın mükerrer ateşli olarak işe yaramadığı anlaşılınca, Sultan Hamid'çe küçük  çaplılarla tebdil ettirildiğini 'mübayaat-ı mekel edilen (yani bu alışverişten  beslenen, çıkar sağlayan) zevatın başında Paşa'nın bulunduğunu, onlarca sipariş edilen fişenklerin bir çoğunun çatlak, bazan da toprak haline gelmiş barutla dolu olduğunun Müşir Fuad Paşa nezaretinde Kağıdhane poligonunda  icra edilen atışlarla sabit olduğunu" yazmakta ve "Böyle silah ve cephanelerle düşman karşısına sevkedilen askerin hali faciadır." demektedir. Bu   izahata göre, Mahmud Şevket, ciddi bir suiistimal isnadıyle itharn ediliyor  demektir. Reşid Bey, askerin elbise, palaska, çanta, fişenklik gibi techizatında da yolsuzluk yapıldığını söylemektedir. Bu ithamlar pek fecidir ve  mağlübiyetin bir başka sebebine işaret etmektedir. (ZİYA NUR AKSUN -OSMANLI TARİHİ-CİLT 6-SH 39)

11 Eylül 2012 Salı

oSMANLI PAPARAZZİLERİ:MİNYATÜRCÜLER



 Gazetenin, televizyonun ve fotoğrafın olmadığı devirlerde yaşanan düğün, dernek, kutlama ve sünnet gibi olaylar günümüze 'Surname' adı verilen minyatürlü şenlik kitapları sayesinde geldi. Osmanlı Edebiyatı alanında bugün Türk üniversitelerinin 'en kıdemli' öğretim üyesi olan Prof. Dr. Günay Kut en ünlü 'surname'leri anlatıyor Türk edebiyatının en canlı ve en ilginç örnekleri olan 'Surname' adını taşıyan kitaplar, geleneksel değerlerinin yanısıra geçmişi bugüne taşımaları bakımından da büyük önem taşırlar.  'Sur' Farsça 'düğün', 'náme' de kitap anlamına gelirdi. Padişahların kızlarını evlendirmeleri veya şehzadelerini sünnet ettirmeleri 'sur' denilen bu büyük şenliklerle yapılır, şenlikler sırasında günler süren sayısız eğlenceler düzenlenir ve ziyafetler verilirdi. Şenlikler kimi zaman hükümdarının emriyle bazen de sanatçılar tarafından gönüllü olarak en ince ayrıntıları bile kaydedilerek düzyazı veya şiir şeklinde káğıda dökülür, ortaya çıkan bu eser 'surname' adını alırdı. Geçmişin şenlikleri bugüne işte bu surnameler sayesinde ulaştı.
ÇANAK YAĞMASI
'Sur emini' denilen düğün sorumlusu herşeyin başında bulunur, hazırlıklar ve iş dağılımı hiçbir şekilde aksamazdı. Düğün hazırlıkları bir yıl öncesinden başlar, ilk iş olarak mutfak eşyaları, kap-kacak, çini tabak, bardak, sini, kaşık, kazan gibi malzemeler satın alınırdı. 16.-18.yüzyıl arasında kullanılan tabaklar İznik'ten ısmarlanırken 19.yüzyılda yaşanan batı etkisiyle Saksonya çinileri kullanılır oldu. İstanbul'da yapılan şenlikler genellikle o zamanlarda 'Atmeydanı' denilen şimdiğin Sultanahmet Meydanı'nda ve bugün Türk ve İslam Eserleri Müzesi olarak kullanılan İbrahim Paşa Sarayı'nın önünde yapılırdı. Kutlamaların ve düğün alaylarının Kağıthane, Dolmabahçe ve Okmeydanı'nda düzenlendiği de olurdu. 1675 tarihinde yapılan sünnet ve düğün şenlikleri ise Edirne'de yapıldı.Surnamelerde şenlikler ayrıntılarıyla anlatılırdı. Eğlenceler, fişek gösterileri, hediyelerin nitelikleriyle özellikleri ve kimler tarafından verildikleri ve yabancı misafirler gibi detayların bugün bütün yönleriyle bilinmesi, bu eserler sayesindedir.Halk için verilen ziyafete 'çanak yağması' veya 'umum ziyafeti' denirdi. Meydana dizilen çanaklarda geleneksel yemekler yani pilav, et ve zerde ikram edilir, kadın- erkek, genç-yaşlı binlerce kişi çanaklardaki yemekleri yedikleri sırada çıkan kargaşalar düğünün düzenini korumakla görevli olan tulumbacılar tarafından yatıştırılırdı. Üst düzey davetliler, çanak yağmasını çadırlarından seyrederlerdi.

HEPSİ TARİHE GEÇTİ  Büyük düğünlerle ilgili bilgilere sadece surnamelerde değil, bazı Peçevi ve Raşid gibi bazı tarih kitaplarında da rastlanır. Son derece debdebeli ve tantanalı olan 'sur' geleneği bir yerde sarayın halka inmesi ve sokaktaki insanı kucaklamasıdır. Binlerce halk çocuğunun şenlikler sırasında sünnet ettirilmesi, halk için ziyafetler verilmesi ve fakirlerin evlerine tepsilerle yemekler gönderilmesi de bu hedefe yöneliktir.

150 DOKTORLU SARAY SÜNNETİ  Osmanlı düğünlerinin en uzunu 1582'de 3. Murad'ın oğlu 3. Mehmed için yapıldı ve 52 gün 52 gece devam eden şenlikler surnamelerde gün gün anlatıldı. Bu surnamelerin en ünlüsü, devrin tanınmış tarihçisi Gelibolulu Mustafa Ali'nin vermiş olduğu şiir şeklindeki eserdi.

'İntizam' adlı yazarın 3. Murad'ın emriyle hazırladığı bir diğer Surname ise, Nakkaş Osman ve ekibi tarafından 427'si halen elimizde bulunan 500 adet minyatürle süslendi. 1582 düğünü bu eser sayesinde törenleriyle, yemek sofralarıyla ve eğlencelerinin bütün ayrıntılarıyla muhteşem bir kitap halinde bugüne ulaştı. Eser halen Topkapı Sarayı Müzesi kitaplığında saklanıyor.
Kaynak:
http://arsiv.hurriyetim.com.tr/ozel/turk/99/10/18/ozehab/13oze.htm

* * *
           

GELENBEVİ İSMAİL




1730 yılında Manisa ilimiz’in Kırkağaç ilçesi Gelenbe bucağında doğdu. İlk öğrenimini müderris olan babasının yardımıyla yaptı. Daha sonra İstanbul’a gelerek zamanın ünlü bilgini olan Mehmet Emin Efendi den ders aldı. 1763 yılında müderris olma hakkı tanındı ise’de hocasından ders almayı sürdürdü. Bilim alanındaki çalışmalarının önemi, yapıtlarıyla kanıtlanan İsmail Gelenbevî; özellikle matematikte güçlü bilgisiyle tanınır. Cebir, Geometri, mantık, felsefe konularında 30’dan fazla kitap yazmıştır. Logaritmanın bulunuşuyla kullanılışını Türklere tanıtan ilk bilim adamımızdır. Kağıthane’de Sultan III. Selim’in hazır bulunduğu bir top atışları talimi sırasında hedefler gerektiği gibi isabet edilemiyordu. İsmail Gelenbevî toplardaki açı yanılmalarını matematik yöntemleriyle çözdü ve onun bu başarısı Osmanlı Sultanı III. Selim’in takdirleriyle karşılandı. Yaşadığı dönemde İstanbul’a gelen bir Fransız bilgini Babı Âli’ye gelerek bir logaritma çizelgesi sunar ve belirtildiğine göre Osmanlılar arasında bunu bilen bir kimsenin olmadığını üstü kapalı olarak anlatmaya çalışır. Bunun üzerine Babı Âli'’dekiler Fransız bilginini İsmail Gelenbevî’ye yollarlar. Fransız bilgini Gelenbevî’ye bu konudaki bilgisini sorar. Bunu cevaplamasını ister. Gelenbevî az zaman ister ve Fransız bilgini tekrar geldiğinde kendisine logaritma çizelgesiyle ilgili olarak hazırladığı küçük bir kitap verir. İki bölümden oluşan bu kitabise birinci bölümünde logaritma çizelgesini bulundurmakta ikinci bölümündeise logaritmanın kullanılışı anlatılmaktadır. Bu durum karşısında Fransız bilgini hayrete düşer ve İsmail Gelenbevî’ yi kutlar ve ona büyük saygı duyar. Gelenbevî hayatının son zamanlarında bahriye (denizcilik) okulunda matematik dersleri verdi. Hatta Bursa ilimiz’in Yenişheir ilçesine bağlı Fener’de kadılık yaptı. Bir yıl ancak yürütebildiği bu görevi esnasında amansız yakalandığı bir hastalık sonucu 1791 yılında Fener’de hayata gözlerini yumdu.

22 Ağustos 2012 Çarşamba

1922 Kağıthane mitingi

1921 1 Mayıs gösterilerini TSF düzenlerken, 1922 yılında 1 Mayıs, TİÇSF(Türkiye Sosyalist İşçi-Köylü Sosyalist Fırkası) ve TSF’nin de içinde bulunduğu 1 Mayıs Komisyonu’nca düzenlenmiştir.Şefik Hüsnü, 1 Mayıs 1922’de 6000 işçinin katıldığı belirtilen Kağıthane mitinginde “içinde yaşanılan cemiyetin çürük temeller üzerine kurulduğunu” ve “temelden değişme ameliyesi yapılmadıkça bunun düzelmeyeceğini” belirttiği konuşmasında devamla şunları ifade etmiştir:
Yoldaşlar! Bu zorunlu hareketi sizin mensup olduğunuz proletarya sınıfı yapacaktır. Üretim araçlarını gasp edenlerin elinden zorla geri alır ve bütün işleyenlerin ortak malı olduklarını ilan edersek, ilk inkılap gayemizi elde etmiş oluruz. Ondan sonra iktidarı eline alacak işçi hükümeti, bugünkü mantıksız idarenin doğurduğu sefaletleri, haksızlıkları..Birer birer kökünden izole etmeye muvaffak olacaktır. Ancak böyle sınıfsız bir sosyalist cemiyet içinde maddi ve manevi ihtiyaçlarımızı temin etmek ve yekdiğerinden farkı olmayan hakiki insanlar gibi yaşamak mümkündür.
  ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER:TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ VE GÖRÜŞLERİ         sh  31   (Yüksek lisans)

Eski İstanbul Hayatı OSMANLI İmparatorluğunun merkezi  olan İstanbul, tarihi, değerli eserleri ve tabii güz...